İmamoğlu’ndan Kurum’a Fikirtepe ve Karanfilköy mesajı

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, 60 yıllık mülkiyet problemi çözülerek başlanan KİPTAŞ Karanfilköy Projesi’nde dairelerin kura çekilişine katıldı. Burada açıklamalarda bulunan İmamoğlu, Pençe Kilit operasyon bölgesinde şehit olan askerler için başsağlığı diledi.

İmamoğlu, “İşbirliği içerisinde acımızı hep birlikte hissederek ve bilerek, sorunların üstüne hep birlikte çalışarak ve düzenli bir şekilde giderek eminim ve biliyorum ki terör belasını, terör örgütlerini hep birlikte bu cennet vatanın üzerinden püskürtürüz, uzaklaştırırız, yok ederiz… En başta her şeyimizle canımızı, vatanımızı emanet ettiğimiz, Silahlı Kuvvetlerimize olan güvenimizle birlikte devletimizin bütün yönetim kademelerinin, bizlerin başımızı öne koyup düşünmemiz gereken ve Silahlı Kuvvetlerimizin büyük mücadelesini arka planda nasıl katkı sunmamız gerektiğini de hep birlikte tasarlamamız gerektiğinin altını çizeyim. Türkiye’miz için ne yazık ki terör beka sorunlarından birisidir. Ve bunu aşmak da bizim elimizdedir” dedi.

İBB iştiraki KİPTAŞ, Karanfilköy bölgesinde 60 yıllık mülkiyet problemini uzlaşı ile çözerek yıllardır beklenen kentsel dönüşüm sürecini başlattı. Tahliyelerin ve yapıların yıkımının ardından 29 Nisan 2023’te proje alanına ilk temeller atıldı. Tüm etaplarda inşaat çalışmalarının hızla sürdüğü proje için Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde (MKM) Karanfilköy daire belirleme kura çekilişi yapıldı. Pençe Kilit operasyon bölgesinde şehit olan 9 asker için saygı duruşu ile başlanan programda konuşan İBB Başkanı İmamoğlu, “Hepimizin evine ulaşan acı haberle sarsıldık ve şehitlerimizi rahmet diliyorum. Hem milletimizin hem silahlı kuvvetlerimizin hem de ailelerimizin başı sağ olsun. Yaralı askerlerimize acil şifalar diliyorum” dedi.

İmamoğlu’nun konuşmasının satır başları şöyle:

‘YILLARDIR BU LANET OLASI TERÖR BELASININ DERDİNİ ÇEKİYORUZ VE EVLERİMİZE KEDERLER ÇÖKÜYOR’

Bu salonda tabi çok özel bir buluşmayı sağladık. Yoğun ilginizden şu hissediliyor. Özellikle hanımefendilerin, annelerin hatta babaannelerin, annelerin, anneannelerin gözlerinde o ışıltıyı hissedebiliyorum. Yıllardır umut ettikleri mülklerinin gerçek anlamda sahibi olmaları ve bir an önce evlerine girip güvenli bir yaşam sürdürebilmelerinin çabasının sonuca erişmesindeki o huzuru hepinizin gözlerinde görüyorum. Tabi şunu söyleyeyim biz yıllar boyu süren bu ve buna benzer çıkmazları aşarak insanlarımızın çözümü hissettiği, çözümün bulunduğu ortamı gördüğü bir İstanbul var etme duygumuzu bir sonucu bugün yaşadığımız.

Tabi günlerce, aylarca, yıllarca heyecan içinde gün saydığınız bu duygu inşallah bugün bahtınıza o dualarla bahtınız açık olsun dediğiniz dualarla hissettiğiniz sonucu bugün size yaşatmak bize nasip oldu. İşte bu mutluluk ve heyecan içerisinde buluşmayı sağladık ama ne yazık ki hepimizin de bildiği üzere yine dün hepimizin evine bulaşan acı haberle sarsıldık ve şehitlerimizi rahmetle anarken hem milletimizin hem silahlı kuvvetlerimizin hem de ailelerimizin başı sağ olsun. Tabi yaralı askerlerimize acil şifalar diliyorum. Bu vatan için evlatlarını şehit veren ailelerimize, başta annelerimize, babalarımıza sabır diliyorum. Onlarla birlikte hepimiz üzüntülüyüz. Şunu söyleyeyim bu ülkenin pırıl pırıl genç evlatlarını, askerlerimizi şehit vermek elbette hepimizi üzüyor, derinden üzüyor. Ben başta bir baba olarak üzülüyorum. Hepimizin evlatları bugün eğer yaşamlarını sürdürüyorsa hayatlarını devam ettiriyorsa o şehitlerimizin bu mücadelesi sayesinde. Ne yazık ki şunu da konuşmak lazım, yıllardır bu lanet olası terör belasının derdini çekiyoruz ve evlerimize kederler çöküyor.

‘ŞEHİTLERİMİZİ VERDİĞİMİZ ANLARDA BİLE BU İŞİ SİYASETİN BİR PARÇASI HALİNE GETİRME ÇABALARINI YAŞIYORUZ’

Yöneticiler, bizler hepimiz aslında esas görevi işte vatandaşlarımızın başına gelebilecek bu tür belaları, sıkıntıları def etmektir. Vatandaşlarımızın huzur ve refah içerisinde yaşamalarını sağlamaktır. Bunun için çalışmak zorundayız ve hep birlikte milletimizi zora sokan, sıkıntıya sokan üzen, başını öne eğen, acı çektiren ne varsa, milletimize bu sıkıntıyı yaşatan ne varsa bunları bertaraf etmeliyiz. Bizlerin en büyük çabası da bu olmalı. Hele hele terör belasına karşı amasız, fakatsız doğru çözümlerle ve dileğimiz odur ki, tek bir şehit bile vermediğimiz bir Türkiye var etmek. Bu da en kalıcı şekliyle çözümlerin oluşması amacıyla yapılması gereken iş ve işlemler vardır. Başta milli birliğimiz ve beraberliğimizi sağlamak. Hepimizin bu acıyı hissettiğini bilmemiz ve bunu hissetmemiz. Biz bazen acıyı bile bölüyoruz. Şehitlerimizi verdiğimiz anlarda bile bu işi dönem dönem siyasetin bir parçası haline getirme çabalarını yaşıyoruz. Bu bizi büklüm büklüm ediyor. Yani parçalıyor inanın bu çok kötü bir şey.

‘TERÖR BELASINI TERÖR ÖRGÜTLERİNİ HEP BİRLİKTE BU CENNET VATANIN ÜZERİNDEN PÜSKÜRTÜRÜZ, UZAKLAŞTIRIRIZ VE YOK EDERİZ’

Bu milletin hiçbir ferdinin bazı şeylerde duygu farklılığı olamaz. Bu milletin bayrağı, bu milletin vatanı, bu milletin birliği, beraberliği bütünlüğü. Bu cennet vatanı hep birlikte var ettik. Atalarımız, dedelerimiz, ninelerimiz nice mücadelelerle yüzyıllardır vatan edindiğimiz bu toprakta var olabilmek adına hepimizin evinde şehit de var gazi de var, hepimizin yuvasında var. Öyle acılar var ki Balkanlar’dan göç edip buraya gelenlerin yaşadığı acılar, trajedileri mi konuşsak, ya da Kafkaslar’dan buraya gelirken vatan edinirken yollarda, yüz binlerce insanın öldüğü, yok edildiği ne yazık ki katledildiği ortamlarını konuşsak, işgal altında kalan bu cennet vatanın bir karış toprağını dahi vermemek uğruna bir yuvadan tek bir kişinin kalmadığı kurtuluş mücadelesinden Çanakkale mücadelesine kadar geçmişimizi mi konuşsak? İşte bütün bu birlik beraberlik duygusu böyle bir şey.

Ben bir acının yaşandığı anda bu cennet vatanın herhangi bir köşesinde bir vatandaşımızın içine de o acının düştüğünü hissediyorum. Bu yönüyle işbirliği içerisinde acımızı hep birlikte hissettiğimizi hissederek ve bilerek sorunların üstüne hep birlikte çalışarak ve düzenli bir şekilde giderek eminim ve biliyorum ki terör belasını terör örgütlerini hep birlikte bu cennet vatanın üzerinden püskürtürüz uzaklaştırırız ve yok ederiz. Ama önce hep birlikte olabilmeyi, birlikte başarabilmenin o ana karakterini mutlaka sağlayabilmeyi başarabilmeliyiz. Bu bakımdan bu sabah tabi ki başka bir duyguyla, başka bir coşkuyla huzurunuza çıkmayı temenni ederdim ama yine acı düştü.

TÜRKİYEMİZ İÇİN TERÖR BEKA SORUNUDUR. DEPREM DE BU MEMLEKET İÇİN BİR BEKA SORUNUDUR

Bütün bu yaşananlar, her şeyimizle canımızı, vatanımızı emanet ettiğimiz, silahlı kuvvetlerimize olan güvenimizle birlikte devletimizin bütün yönetim kademelerinin, bizlerin başımızı öne koyup eğip düşünmemiz gereken ve o Silahlı Kuvvetlerimizin büyük mücadelesini arka planda nasıl katkı sunmamız gerektiğini de hep birlikte tasarlamamız gerektiğinin altını çizeyim. Türkiye’miz için ne yazık ki terör beka sorunlarından birisidir ve bunu aşmak da bizim elimizdedir. Şunu söyleyeyim aslında Türkiye’miz adına bir beka sorununun daha çözümü için buradayız. Deprem de bu memleket için bir beka sorunudur. Bakın daha bir yılını doldurmak üzere olan 6 Şubat depremi on binlerce diye tarifleyebileceğimiz sayısını söylemekten böyle geri durduğumuz, söylediğimizde içimizi yakan insanımızı kaybettiğimiz bir depremi yaşadık ve o insanlar kendilerini huzurlu hissetmek istedikleri yuvalarında gece uyurken hayatlarını kaybettiler. Nice çocuklar, nice kadınlar, gençler, evlatlar, büyükler hep beraber her birini toprağa verdik ve büyük acılarla verdik. Hala acısı o bölgede var. Hala çözüm bekleyen derin sorunlarla milyonlarca insanımız yüzleşmekte. İstanbul’daki deprem meselesi de beka meselesidir. Çünkü aynen Doğu, Güneydoğu’da yaşadığımız depremler gibi. Buradaki deprem de büyük bir tehdit olarak kapıda beklemektedir.

‘İSTANBUL’A ÇÖZÜM BULMAK KOLAY DEĞİLDİR’

Depremin ne zaman olacağı, kaç şiddetinde olacağı düşünmeden ve konuşmadan çünkü oraya hiçbir etkimiz yok. Depremin ne zaman olacağına kaç şiddetinde olacağını hiçbir etkimiz olamıyor. Bu doğanın bir gereği İstanbul’da da yaklaşık 250 senede bir yüksek şiddette olan bir depremden bahsediyoruz. Ve biz aslında şu anda o devinimin o dönem ucunda bulunan bir süreçte yaşayan insanlarız İstanbul’da. Dolayısıyla bunu konuşmayalım. Bayılıyoruz bunu televizyonda konuşulmasına. Ne zaman olacak? Şiddeti ne olacak? Zannediyoruz çok konuşulunca bir 20 sene, 30 sene daha ileri gidecek veya 40 sene daha ileri gidecek veya şiddeti biraz aşağı düşecek. Bu bizi ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren başka konular var ve bu konuda çözüm bulmak zorundayız. Nasıl? Milletimizle birlikte. Yani sizlerle aynen böyle bir arada olarak, bir arada konuşarak nasıl kurumlarımızla, bizler, belediyeler, büyükşehir, ilçe, bakanlık, devletimizin bütün kurumları. Kimler? Tabii ki finans kuruluşlarıyla, tabi ki yüklenici firmalarla, sektör bileşenleriyle. Yani bu iş bütünlükçü bir hareket istiyor. Niçin beka sorunu biliyor musunuz? İstanbul ve çevresinin bu ülkenin gayri safi milli hasılasının yüzde altmışını ürettiğini unutmayalım. Yani İstanbul aslında belli bölgelere, belli yörelere bir yerde olan bir depreme ya da bir afete koşar, yetişir, çözüm de bulur. Ama İstanbul’a çözüm bulmak kolay değildir.

‘BU İŞİ ELİMİZE YÜZÜMÜZE GÖZÜMÜZE BULAŞTIRMAYALIM GELİN BERABER KONUŞALIM’

Bu bakımdan en az hasarla. En hafif haliyle inşallah Allah’ımıza dua ediyoruz hep birlikte çalışarak başaracağımıza da inanıyoruz. Kimsenin burnunun kanamayacağı şekliyle depremleri atlatabilmenin yolunu çizmeli ve çözümlerini bulmalıyız. Bakın daha yeni Japonya’da 7.6 şiddetinde deprem oluyor ve bir can kaybı veya işte büyük bir trajik görüntü görmüyoruz. Raporunu istedim hem oradan aldığımız raporlarla hem ulusal, uluslararası kaynaklardan edindiğimiz belgelerle biz bunu niçin yapmayalım? Niçin yapamayız? Yaparız. İnanın, Şili yapmış, Peru yapmış, Arjantin yapmış, biz yapamayacağız, olmaz. Utanç duymalıyız.

Ama ya bu işi elinize, yüzünüze, gözünüze bulaştırmayalım. Birlikte konuşalım, birlikte çözüm bulalım. Hep beraber yapalım. Gerçekten böyle olmalı. Bunun anahtarı burada. Beş yıl önce göreve başladığımızdan bugüne bu yolculukla sürdürüyoruz bütün iş ve işlemlerimizi depreme yönelik. Yani bu meseleyi muhatabı kimse masasına giderek bakın masamıza çağırarak değil, masasına giderek çözümün nasıl olacağını nasıl olduğunu anlatarak bir süreç geçirdik geçirmeye de ısrarla devam ediyoruz. Bir yandan da işimize baktık. Bu bakımdan biz bu kentsel dönüşüm meselesinin de bu söylediği bütüncül mücadelenin bir parçası.

‘İSTANBUL’DA BİR DEPREM OLDUĞUNDA ÇIKACAK OLAN ENKAZ 200-250 MİLYON METREKÜPÜN ÜZERİNDE OLACAĞI TAHMİN EDİLİYOR’

Kentsel dönüşüm her şey değil bakınız. O kadar etkileri var ki çevresel, ekosisteme dair etkileri yani bir deprem olduğu zaman önceden tedbir almamız gereken, o kadar çok şey var ki. Sadece evlerimiz diye düşünüyoruz, değil. Yollar, köprüler, viyadükler altyapı, kanalizasyon, içme suyu, doğal gaz bütün bunlarla ilgili yatırımları yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Yani bu 360 derece bir iş bu. Bakınız, deprem bölgesinde aylarca hatta yılına geldi işte birçok sorun yaşanıyor altyapıda, şurada burada. Bütün bunları çözüme kavuşturmalıyız. Bir yandan yenilerini yaparken depreme dayanıklı, daha dayanıklı hale getirmenin çabasını ortaya koyarken bir yandan geçmişte yapılmış ama bugünün deprem yönetmeliğine ya da depremin etkisine dayanıklı olmayan altyapı üstyapı, çevre yetkileri vesaire gibi ne var ise onlara da çözüm bulma konusunda yoğun bir emek sarf ediyoruz.

Bakınız bu şehirde, Allah korusun bir deprem olduğunda enkazın büyüklüğü 200-250 milyon metreküpün daha üzerinde bir büyüklükten bahsediliyor. Enkazın bile kaldırılmasının bile yükünü düşünün. İşte böyle bir yükü olan, yollarının kesintisiz çalışması gerekiyor.

‘BİR ŞAHSIN, BİR ŞİRKETİN, BİR GRUBUN ÖZEL ÇIKARI UĞRUNA BİR TEK PARSELDE, BİR TEK YERDE ÖZEL İMAR ÇIKARILMASINA MÜSAADE ETMEDİK BÖYLE BİR TEKLİFİ MECLİSE ASLA GETİRMEDİK’

İşte metro yatırımının da böylesi bir deprem şehrinde o kadar önemli olduğunun altını çizelim. O bile hem ulaşım hem oralarının bir sığınak bir sağlık alanı vesaire kullanması gibi lojistik alanların yapılması gibi birçok yaptığımız yatırım. Yani İstanbul’un neredeyse en batısında kurduğumuz Ahmet İsvan Halk Ekmek Fabrikası o kocaman yapı aynı zamanda bizim lojistik merkezimiz projesi. Ya da Tuzla’da yaptığımız ve şu an tam gaz devam ettiğimiz yeni hal binasının yanındaki o büyük yapımız bir lojistik merkezi olarak İstanbul’un bu sorunlarına çözüm bulacak depremle mücadelenin adımları. O bakımdan bu beka sorunu dediğimiz, ekonomik olarak çok büyük zora sokacak olan bizi bu deprem sürecine dair mücadelemizi gerçekten topyekun verilmesi ve devletimizin, milletimizin asla diz çökmemesi için birlikte hareket etmeli ve çözümler bulmalıyız. Biz 2019’dan bu yana inanın, bir mesela çok önemli bir adım attık. Bunu lütfen iyi anlayın. 2019’dan bu yana bizim yönetimimizde, bir şahsın ya da bir şirketin, ya da bir grubun özel çıkarı uğruna bir tek parselde, bir tek yerde özel imar çıkarılmasına müsaade etmedik böyle bir teklifi meclise asla getirmedik. Bu önemli bir şey. O büyükşehir belediyesinin koridorlarını ben siyaset yaşamım ve belediye başkanlığı dönemlerinden dolayı yaklaşan 15 yıldır bilirim. Burada çok deneyimli meclis üyesi arkadaşlarım, belediye başkanı arkadaşlarım var. Bu tür parsel bazında bir kişinin, bir grubun imar artışı meselesinde oralarda bu işin nasıl takip edildiğini ve adımlar atıldığını bilinir. Biz yapmadık, yaptırmadık, yaptırmayacağız.

‘BİZDEN ÖNCE YÖNETENLER ÇIKTI DEDİLER Kİ BİZ İSTANBUL’A İHANET ETTİK’

Bakın bu önemli. Bu niye önemli biliyor musunuz? Ya bu şehre bir bütün bakmazsak, bu millet nasıl yaşayacak? Mahalleler nasıl oluşacak? Evler nasıl bir araya gelecek? O evlerin okulları, sağlık ocakları, hastaneleri nasıl tasarlanacak meselesine bir bütün bakmayı başaramazsak bu kadim şehri Fatih Sultan Mehmet’in, Mustafa Kemal Atatürk’ün bize emaneti İstanbul’a ihanet ederiz. Zaten bizden önce yönetenler çıktı dediler ki biz İstanbul’a ihanet ettik. Onun için millet İstanbul’a ihanet edeni sevmez bu çok net. O bakımdan biz bu tarz yapılaşmalara, imarlaşmalara, kaçak yapılara, işgallere asla göz yummadık yummayacağız. Kamuya ait alanları koruma alanları, su havzaları bizim için hassas bölgeler oldu olmaya devam edecek. Yüzlerce noktasını bu şehrin yeşil alanlara büründürmenin vadileri, kıyıları ve o alanları yaparken de hassas bir biçimde yapmanın özenli çabasını ortaya koyduk. Meydanları daha geçenlerde işte Beşiktaş Belediye Başkanımızla Rıza Polatlı Beşiktaş Meydanı’nı açtık. Ya yıllarca oranın nasıl metruk nasıl işgal altında olduğunu yani perperişan bir halde olduğunu gördük ve yaşadık. Şimdi gidin en soğuk akşamda bile İstanbul’da, en havanın iyi olduğu ortamda bile şu kısacık günlerde ben bazen geçen yıl böyle durum uzaktan bakıyorum. Yüzlerce, binlerce insan bir arada hasbihal ediyorlar, konuşuyorlar. Daha önce Barbaros Bulvarı’ndan gelen koşarak vapuruna giderdi. Şimdi koşarak vapura gitmiyor. Bir duruyor böyle etrafına bakıyor. İnsanın mutlu eden şeylerdir bunlar.

‘FİKİRTEPE İSMİNE DE YAKIŞMAYACAK, İSTANBUL’A YAKIŞMAYACAK, KADIKÖY’E YAKIŞMAYACAK BİR POZİSYONA EVRİLDİ’

İnsanlar şehirlerin meydanlarında, güzel caddelerinde yeşil alanlarında, yaşam vadilerinde Haliç’in kıyılarındaki o güzel peyzaj uygulamalarında mutlu olurlar ve mutlu olarak evlerine gidenler, evlerinde de mutlu olurlar. Birbirlerine iyi davranırlar. Çocuklarına iyi davrandılar. O moralle başarılı olurlar. Yani şehir mutluluğu, şehrin insanlarına verdiği mutluluk aslında toplumsal ve milletçe mutluluk anlamına gelir. O bakımdan yaptığımız işin önemli olduğunu ifade edelim. Genel müdürümüz söyledi. Karanfilköy hani merkezi bir yerde rantı yüksek, çözümü kolay eleştirisi yapanlar oldu dedi. Size bir örnek sunmak istiyorum. Merkezi noktada ya da değerli noktada diye birbirinden ayırt edemeyeceğimiz, birbirine çok yakın iki semtten bahsediyorum. Birisi Karanfilköy olsun birisi de hepinizin yakından bildiği Fikirtepe olsun. Fikirtepe’yi biliyorsunuz değil mi? Fikirtepe’ye ister D100 karayolundan, Bostancı tarafından gelirken bakın, ister İstanbul birinci köprüyü geçip Altunizade’den devirdikten sonra yukarıdan aşağı inerken bakın. İster Harem’den gelirken bakın. Göreceğiniz tek şey var. Kocaman bir beton blok duvar. Fikirtepe’nin aslı fikirleşmeden gelir. Orası aslında Osmanlı döneminde aydınlanmanın en çok hissedildiği, konuşulduğu, sohbet edildiği mekanların olduğu yerden gelen bir Fikirtepe ne yazık ki ismine de yakışmayacak, İstanbul’a da yakışmayacak, Kadıköy’e de yakışmayacak bir pozisyona evrildi. Niye? Ben meslek yaşamımdan biliyorum. İki binlerin başlarından itibaren 2007-2008 itibaren Fikirtepe tartışması başlatıldı. Ya neler yapılmadı? Neler yapılmadı?

‘VATANDAŞIMIZIN KAZANDIĞI YERDE BİZ VARIZ ONLARIN KAYBETTİĞİ YERDE BİZ YOKUZ’

Ben biliyorum uzaktan isledim. Kulak misafiri oldum. Emlak piyasasından mesleğim gereği yaptığım iş yaşamım gereği duydum. Gizli emsal artışları, gizli pazarlıklar, bir kısım devletin kurumlarının ama belediyeler üzerinden yani o zaman büyükşehir belediyesi, TOKİ, Emlak Konut, Şehircilik Bakanlığı dönem dönem bu işe alet edildi. Ve kötü bir iş çıktı ortaya. Size bir şey söyleyeyim mi evini veren, gecekondusu olan ya da orada tapulu binası olan, evini veren benim gariban vatandaşımın hiçbiri mutlu değil. Fikirtepe’de hiçbirisi mutlu değil. Müteahhit mutlu değil o da battı çoğu. Devlet de mutlu değil, kurumlar da mutlu değil. Kimse mutlu değil, biliyor musunuz işin ucunda? Belki bilmediğimiz bir avuç insan mutlu olmuş olabilir. Onu da ben takip edecek değilim. Bu acı durumun yaşanmasının sebepleri var. Gelelim Karanfilköy’e. Yine burası çözüm bulmadı. 50 yıllık geçmişi var neredeyse bu tartışmanın. Ne oldu? Her şeyi şeffaf yaptık. Göreve gelir gelmez arkadaşlarımla her şeyi şeffaf yaptık. Kiminle, sizlerle. Açık açık konuştuk. Kiminle? Bu işin ilgili kamu kurumlarıyla ama bakanlık ama başka kurumlar makamlar ama meclis o kadar şeffaf yaptık ki. Bazıları şaşırdı ya bu kadar şeffaf olmanın arkasında ne var diye. Arkasında bir tek şey var. Vallahi bizim gönlümüzdeki iyi niyet var. Vatandaşımızın kazandığı yerde biz varız. Onların kaybettiği yerde biz yokuz. Ya da bir avuç insanın kazandığı yerde biz yokuz. Milletin kazandığı yerde biz varız bu kadar net. Bakın vatandaşa rağmen, bilime ortak akla rağmen iş yapılmaz ve biz burada vatandaşın can güvenliğini, çıkarlarını öne koyarak ortak akıldan, teknikten, mühendislikten, mimarlıktan da faydalanarak güzel bir iş çıkardık. Ve Karanfilköy’de sürecimizi başlattık tıkır tıkır işledi. Ve çok güzel işler ortaya çıktı.

‘İSTANBUL’UN YÖNETİM KOLTUĞU KUMANDA KOLTUĞU ÖNEMLİDİR. O KOLTUĞA OTURAN MİLLETİNİ DİNLEYECEK TAM YOL İLERİ DİYECEK’

Göreceksiniz yarınlarda, bugünden de koyabilirsiniz. Fikirtepe’yi alın, koyun maket olarak sol tarafa, Karanfilköy’ü alıp koyun maket olarak sağ tarafa bütün İstanbullular seyretsin. İstanbul’un geleceğini kime emanet edeceğini de oradan karar versin. Tabi yüklenicimizle ve bütün paydaşlarıyla yol yürürken iş bitti, toparlandık, her şeyi sağladık. Ama inanın buradan ekstra kaynaklar ürettik. Yani biraz komşuda pişer, bize de düşer misali oldu ama Rıza Bey. Sarıyer’e bu işin ucu dokundu ve orada başkanımızla da açılışını yaptık. Kocaman Atatürk’ün bize emaneti büyüklere fidanlığını da buradan elde ettiğimiz kaynakla bir lira harcamadan İstanbul’a hediye ettik. Yine buradan yarattığımız kaynakla Adalar’da metruk bir halde kaybolmaya doğru herhangi birinin eline geçme ihtimalini de görerek otuz otuz beş bin metrelik bir alanı yine belediyemizin iştiraklerinin girişimiyle belediyemiz bünyesine aldık. Onu da söyleyeyim burada Orman Bakanlığı isteseydi o yeri bize verebilirdi. Al burayı İstanbul Büyükşehir Belediyesi sen koru, işlet diyebilirdin. Yok illa ihaleye çıkacağız. Gönlümüz el vermedi burayı iştiraklerimiz üzerinden ihale ile aldık iyi de para verdik aldık. Arkadaşlarıma dedim ki biz kimiz? Kamu kurumu. Kime parayı vereceğiz? Kamu kurumuna. Tamam kamunun malından, kamunun malına aktarım yapacağız. Başkasına buranın geçmesine müsaade etmeyin. İhalede ne gerekiyorsa yapın ve alın dedim. Orayı aldık o metruk halden kurtarmak için hem de sosyal amaçlı kullanımlara açık Adalar’ın en güzel sahilini, en güzel plajını, en güzel otelini orada açtık ve İstanbulluların malı haline getirdik. Orada bu kaynakla yapıldı buradan elde ettiğimiz kaynakla yapıldı. Sonuçta biz olmasaydık söyleyeyim 25 yıl daha burada uğraşırdınız.

‘YAPACAĞINIZ HER İŞİ MİLLETİN HUZURUNDA YAPIN KARDEŞİM’

Bütün arkadaşlarıma söyledim yapacağınız her işi milletin huzurunda yapın kardeşim. Bizim hiçbir gizli işimiz olamaz. Bazen bana başkanım size çok özel birşey konuşmak istiyorum. Ya benimle özel neyin olabilir, söyle işte. Nerede rastlarsam böyle özel bir anımız yok bizim. Yani kişisel anım ayrı evin, yuvam. Biri de eğer gelmişse benden kişisel bir hesabı varsa o da ayrı ama onun dışında biz yaşamımızı bu işe vakfettik. Kendimizi İstanbul’a da mühürledik kardeşim. Bu şehre hizmet edeceğiz bu şehrin evlatlarına hizmet edeceğiz. İnşallah buralar göz bebeği şekliyle devam edecek. Genel Müdürümüz plan yapma anlayışının, projeyi yönetme anlayışının bir başka örneğini de hemen bir kaç yüz metre yukarıdaki polis okuluyla burası arasındaki farkı da ortaya koyarak izah etti. Çok net böyledir. İstanbullu kıymetli vatandaşlarımız bunun ne anlama geldiğini anlarlar. Bakınız bu şehri orta akla demokrat bir zihniyete, temsilciye değil birinden izin alarak hareket edecek kişilere değil 16 milyon insandan talimat alan onların arzularını, isteklerini yerine getirene oy verin kardeşim bu kadar basit. Bu millet temsilciye oy vermez. İstanbul’un koltuğu, İstanbul’un yönetim koltuğu kumanda koltuğu önemlidir. O koltuğa oturan milletini dinleyecek tam yol ileri diyecek. Tam yol ileri derken dönüp arkaya acaba o ne der diye korkarak bakıyorsa o İstanbul’un koltuğunda oturamaz. İstanbul’un koltuğu öyle bir koltuk.

‘KAMU KAYNAKLARINI UZAT TUTUYORLAR BİZDEN’

İstanbulluları bu anlamda elbette ki çocuklarının geleceğine sahip çıkacak sürece yol yürümelerini konusunda hassas olacaklarını biliyorum. Karanfilköy gibi sayısız dönüşüm projelerine imza atmayı diliyorum. Sokaklara kadar gireceksiniz kardeşim dedim arkadaşlarıma ve biz girdik girmeye de devam ediyoruz. Kamu kaynaklarını bizden uzak tutuyorlar. Bazı bankaların bu sürece destek olmalarını hala sağlayabilmiş değiller. Ama biz çözüm üreteceğiz ama yüzlerine de vuracağız bunları niçin bunu yapmıyorsunuz, bu millete niçin yardımcı olmuyorsunuz dönüşümleri için diye yüzüne vuracağız ama yolumuza da devam edeceğiz çözüm bulacağız, kaynak üreteceğiz. Sektörün bileşenleriyle makul vadelerde, vade farksız, fiyatı artmaksızın insanlarımızın cebinden bildikleri parayı ödeyerek iş yaptıracakları sistemler sunacağız. Beş dairemi? On beş, elli mi, beş yüz mü, beş mi? Yapacağız. Ve insanlarımızı bir an önce yaşamlarını yitirmeyecekleri, depremden korkmayacakları yuvalarına kavuşturacağız. Bu bizim milli bir meselemizdir, milli bir sorundur. Çözüm için de gece gündüz çalışmaya devam edeceğiz.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir